1985 yılı. Hiç hasta olmayan Babamın sırtında ‘dolaşan ağrılar’ peydahlandı. Bahariye Dispanserinde Eski Yeldeğirmenli Doktor Kleo (Galop) Ağbiye götürdüm. Muayene etti, tahliller istedi. ‘Ürologa gitmelisiniz’ dedi. Gittik. O doktor da bazı tahliller istedi. Yaptırdık. Götürdük. İnceledi. Babam, ‘İyileşecek miyim doktor?’ diye sordu. Tabii.. Dedi.. Kapıdan çıkarken sırtıma dokundu. Arkamı döndüğümde işaretle ’Tekrar gel’ yaptı.
Babamı yakındaki işyerime bıraktım. Doktora gittim. Oturmamı işaret etti. ‘Baban prostat kanseri’ dedi.. Şaşırdım.. ‘Ne yapacağız?’ diye sorduğumda ‘Hiç bir şey. Zamanı geçmiş. 2 yıl..’ Çöktüm kaldım. Babama ömür biçiliyordu. ‘Ona söylemeyin.’ Diye tembihledi.
Babam Torunuyla (Oğlumla)
Nişantaşı’nda profesörleri dolaşmaya başladık. Bir kadın onkolog profesörde karar kıldık. Bir apartmanın 5. Katındaydı. Kapısında hiçbir şey yazmıyordu.
Babamı iyice muayene etti. ‘İlaçları kullanacaksın,1 hafta sonra şu tahlilleri yaptırıp geleceksin’ dedi. Önce 1 hafta, sonra 15 gün ve sonra 1 ay arayla gittik. İlaçlarını aynı evde yaşayan ablam veriyordu. Birkaç ay geçmişti. Babamın tahlil değerleri normalleşmişti. Kontrole gittik.. Babam merdiveni kullandı, biz asansörü.. İyiydi. Sadece ilaçları merak ediyordu.. Doktor 2 ay sonraya gün verdi.
2 ay sonra gittiğimizde Babam iyi görünmüyordu. Tahlilleri de iyi değildi. Doktor, ağbimle beni odadan çıkardı. Onu konuşturmuş.. Babam iyileştiğini görünce ablamın verdiği ilaçların bazılarını içmemiş.. İlaç kullanmayı sevmezdi. Kendince önce seyreltmeyi, sonra tamamen bırakmayı planlamış. Doktor kızdı. ‘Baştan başlayacağız’ dedi.
Ancak hastalık seyrini gösteriyordu. Babam önce eve, sonra odasına ve sonra da yatağına girdi.
1987 yılının 23 Nisanında ağırlaştı. Tatil günü bir özel klinikte doktor bulup eve getirdim. Muayene etti. Geri götürürken ‘Her şeye hazır olun…’ dedi. Yalova’dan, İstanbul’dan yakınlar geldi.. Akşam her kes gitti. Ben de eşimle 30m ilerideki evime gittim.. Gece zil çaldı. Kapıyı açtığımda kardeşim ağlıyordu.. Anladım.. ‘Başımız sağ olsun’ dedim. Gittim. Babamı iki yanağından öptüm.
Altıntepe Camiinde öğle namazında yapılan tören çok kalabalıktı. İsteği doğrultusunda Yalova’da Hacı Mehmet Köyünün mezarlığına defnedecektik. İkindi namazına yetiştirdik. Köy daha da kalabalıktı.
Camiden mezarlığa kadar bir şekilde tabuta dokundum.. Mezara indim.. Yavaşça yerine yerleştirdim. Babasızdım artık..
Hacı Mehmet Köyü Mezarlığı
Ataerkil bir babaydı..
Annemin babamın yaşadığı yıllardı.. Annem rahatsızlanmıştı. Götürdüğümüz Numune Hastanesinde ‘Birkaç gün yatsın’ demişlerdi. Beklemediğimiz bir karardı. Refakatçi izni vermediler. Aşağı indik.. Arabaya bindik. Ağbim yanıma, babam arkaya oturdu. Canımız sıkkındı. Konuşmuyorduk. Babam sessizliği bozdu.. ‘Keşke kalsaydım.. O melaike gibidir.. Yalnız yapamaz..’. Arkamıza döndük.. Gözlerinden şıpır şıpır yaş akıyordu.. İlk defa babamı ağlarken görüyordum..
Anneme bu olayı anlatmadığıma çok pişmanım.. Babalar duygusuz değildir. Öyle görünürler..
Tüm babaların BABALAR GÜNÜ kutlu olsun.
ARİF ATILGAN arifatilganKENT ve İNSAN HAZİRAN 2019