top of page

AYDIN İHTİLALİ

1970’li yılların ortaları. Okullar ve askerlik bitmiş. Elimiz para da görmeye başlamış. Ve de henüz bekârız. Yani sorumluluk yok.


Yaz mevsiminde Bostancı’dayız. Zira iskeleye bağlı bir kayığımız var. Denize açılıyor, çay bahçesinde oturuyor, sonra da oralarda takılıyoruz. Arkadaşlarım bizim okuldan mezun kimya mühendisleri. Kadıköylü oldukları için onlarla vapurda başlayan dostluklar devam etmiş.


Özellikle içki masalarında derin sohbetler yapıyoruz. Bir gün Tedori’de otururken yan masadakiler kalkmıştı. Gidiyorlardı. İçlerinden biri bizim masaya gelmiş ve ‘Gençler sohbetinize kulak misafiri oldum. Bayıldım. Ne kadar dolu şeyler konuşuyorsunuz.’ Demişti. Kısacası derin ve dolu sohbetler yapıyorduk.


Bir süredir aramızda hukukçu da vardı. Arkadaşımızın arkadaşı... O gün Onunla dört kişiydik. Bostancı’da Salih Baba’da oturuyorduk.


68 kuşağıyız. Tabii ki derin konular konuşuyoruz. O yıllar gerek kamuda gerekse özelde işçi eylemleri, grevler oluyordu. Biz daima işçiden yanaydık. Ama kafa karıştıran tuhaf şeyler de olmuyor değildi. Örneğin bir fabrikada ortalığı süpüren kadının maaşı müdürden fazla olabiliyordu. Hatta kamuda da buna benzer şeyler duyuyorduk. Bir belediyede temizlik işçilerinin bazısı maaşlarının bir kısmıyla kendi yerine adam çalıştırıyor, kendisi başka işler yapıyordu. Hatta anne-babalar kızlarını isteyen damat adaylarının sendikalı işçi olmalarına dikkat ediyorlardı. Bunlar söylenti değil, gazete haberleriydi.


25 yaş civarındayız. Hep emekten yanayız. Ama eğitimliler ne olacaktı… Sıkılıyorduk açıkçası. İçinden çıkamıyorduk.

Okumuş ta Emekçiler de Hep Birlikte Olmalı.


Avukat arkadaşımız bizi kendimize getirdi. ‘Aydın İhtilali’ dedi. O akşamın sohbet konusu belli olmuştu. Hatta o akşam da kesmemiş birkaç akşam bu konu devam etmişti.


Bu iş okumuşlarla yapılacaktı. Mimar, mühendis, avukat, iktisatçı, eğitimci vs. Örgütlenecekler ve bir anda işi bırakacaklardı. İşçinin iş bırakması gibi olmayacaktı bu. Birçok işyerinde grev yapan işçi yerine memurlar çalışıyor, bir şekilde siparişleri yetiştiriyorlardı. Ama boykotu eğitimliler yapınca işçi onların yerine çalışamazdı. Çalışsa bir işe yarar mıydı? Asla.


Örneğin bir binanın projesini, hesabını yapabilir miydi eğitimsiz biri? Sonra da kontrolünü… Hukuk bilip mahkemede savunma yapabilirler miydi? Hâkimler savcılar çalışmazsa mahkeme olabilir miydi? Adaleti mafya mı sağlayacaktı? Mühendisliğin birçok dalı var. Hangisini becerirlerdi. Makine, elektrik, maden, kimya, orman, ziraat… Öğretmen olmadan öğrenci yetiştirilebilir mi? Kaptanlar gemiyi götürmezse, gemi makine mühendisi çalışmazsa o gemi açık denizlere çıkabilir miydi? Hele doktorlar, eczacılar. Teşhis-tedavi yapılmasa, ameliyatlar tatil edilse, ilaçlar verilmese… İnsanların hali nice olurdu? Pilotlar ‘uçmuyoruz, grevdeyiz’ deseler uçağı temizleyenler mi uçuracaktı? Kimyasal maddeleri karıştırıp hayatımızı kolaylaştıran yepyeni maddeler yaratan kimyacılar olmasa halimiz nice olurdu? Ekonomi, sanat, eğitim… Ve daha birçok…


Kendimize gelmiştik. Omuzlarımız kalkmış, başımız dikilmişti. Değerimizin farkına varmıştık.

Sonuçta demiştik ki ‘Okumuşlar olmadan olmaz’. Ama emek te kutsaldır. Her şey yerli yerinde ve değerinde olmalıdır.


Denge… Denge… Denge…


ARİF ATILGAN 15.08.2023 AĞUSTOS



bottom of page