top of page

İSTANBUL DEĞİŞİYOR

M.Ö. 667 yılında Yunanistan’ın Megara kentinden gelenler Bizans’ı kurmuş. Daha sonra burası M.Ö. 196 yılına kadar Antik Yunan Kenti, o yıl ise Roma İmparatorluğunun bir kenti olmuştur. M.S. 330 yılında Roma İmparatoru 1. Konstantin (MS 306-337) Bizans’ı başkent yapar. M.S.395 yılında Roma İmparatorluğu doğu-batı olarak ikiye bölünür ve burası Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur.


1. Konstantin ve 2. Theodosius (MS.408-450) şehrin çevresine günümüze kadar gelen surları inşa ettirmişler. 1. Konstantin dolayısıyla Konstantinapolis ismi verilen şehir 15.62 KM2 veya 1562 HE yüzölçümlü ve 50.000 nüfuslu imiş. (İlk İstanbul burasıdır. Günümüzde Suriçi Bölgesi olarak anılır ve Fatih Belediyesi’nin alanıdır.)


1453 yılında kent Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiştir.


1923 yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin olmuştur. Bu yıllarda devlet sanayi tesislerini kurmuştur. Doğru yapılarak tesisler Anadolu’ya yayılmıştır. Halk fakirdir. Henüz sermaye oluşmamıştır.


1950’li yıllarda devletin de desteğiyle özel kuruluşlar sanayi tesisleri kurmaya başlamışlar. Neredeyse bütün tesisler İstanbul’dadır. Örneğin ilk tesisler Haliç’te veya Maslak’tadır. Zira patronlar Şişli’de apartmanda veya Bebek’te yalıda oturmaktadır. Arabalarına bindiklerinde 5 dakika sonra işlerinin başında olmaktadırlar. Daha sonra E-5 yolu kenarlarına ve daha da sonra çeşitli bölgelere tesisler kurulmuştur. İstanbul Osmanlı’nın son yıllarından itibaren 1.000.000’luk nüfusunu korumuştur.


1960 ve 1970’lerde gerçekleşen gelişmeye bakarsak… Kentli olan İstanbulluları fabrikada işçi yapmak zordur. Bunun için ayrı bir formül bulunmuştu. Köylüye kolay ödemeli traktör dağıtılır. Traktörün verimliliği sebebiyle işsiz kalan köylüler İstanbul’a fabrikalarda çalışmaya gelirler. Ama onlara hem evlerin kirası fazla gelir hem de kentin düzenine uyum sağlayamazlar. Çalıştıkları fabrikaların çevrelerinde gecekondular yaparak kendi içlerinde yaşamayı tercih ederler. Belediyeler gecekondulara göz yumar. Hatta bu durumdan hem kazanç hem de oy sağlarlar.


İstanbul gecekondu mahalleriyle dolar. Neredeyse 100 yıldır sabit olan nüfus yükselmeye başlar. Belli ki siyaset böyle istemiştir.

1990’larda gecekondu mahalleleriyle de olsa İstanbul yeni haline alışmıştır. Ancak denir ki “Anadolu yakası yatakhane durumunda. Herkes işe Avrupa yakasına gidip geliyor. Hem vapurlara hem de köprüye yük oluyor. Bu sebepten iş yerlerini Anadolu Yakasına da dağıtalım.” Bu yapılır ama iki yaka arasındaki yolcu sayısında azalma olmaz. Zira Avrupa yakasından da Anadolu Yakasına gidip gelenler olmaya başlar. Hem de nüfus hızla artmaktadır. Sonuçta Anadolu Yakasının düzeni ve huzuru kaçırılmış olur. Diğer yandan sanayi tesisleri kent dışına taşınmaya başlamıştır. Zira imar getirilen fabrika arazileri inşaat yapıldığında çok değerli olmaktadır. Sermaye gelirken de giderken de kazanmaktadır.

1977-2009 Yılları Arası İstanbul’un Yeşilinin Azalması


2005 ve 2010 yıllarında şehir 5461KM2 veya 546100He alana sahiptir. Batıda Silivri, doğuda Tuzla, kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi arasında kalan alandır. İstanbul’da sabitiyle ve geçicisiyle 20 milyon insan yaşamaktadır.


Gecekondu mahalleleri kent içerisinde kalmış olup oldukça değerlidir artık. Projeler yapılır. Gecekondu mahallesinde oturanlar lehlerine olduğunu sandıkları projelere balıklama dalarlar ama sonunda İstanbul dışına gönderilirler.


Bir örnek vereyim. Fikirtepe gecekondu mahallesi. Burada şartlara bağlı olarak 6 emsale kadar inşaat hakkı verildi. Herkes arsasını diğerleriyle birleştirip inşaata verdi ve memleketine gitti. Sonra eylem için bile memleketlerinden gelemediler. Uzatmayayım. Bugün hala sorunlar yaşıyorlar. Yapılan binaların sorunu ayrı…


2020 yılı… İstanbul’un çehresi değişmektedir. Hoş şeyler yapılıyormuş gibidir. Üstelik mülkler değerlenmektedir. Görüntüye kanan halk memnundur. Ancak yeni mekânları onlar değil başkaları kullanmaktadır. Zira çok pahalıdır. Maalesef 2005 yılında Kadıköy’de yapılan Canlandırma Projelerinde de böyle olmuştu. Halkımız gürültü, pahalılık gibi çeşitli sebeplerden oralarda artık oturamayacağını anlayıncaya kadar mutluydu... Bu arada Corona hastalığı başlar.

2022 Yılında İstanbul’da Yeşil Alanlar Neredeyse Bitmiş


2022 yılı. İnsanların Corona hastalığı sebebiyle 2 yıldır yaşadığı sokağa çıkma yasağı kalkmıştır. Hem hastalık zamanı kısıtlılıkları, hem yurt dışından gelen yabancıların yerleşmek istemesi hem de bu arada az inşaat yapılması konut fiyatlarını arttırmıştır. Tabii kiraları da. Ayrıca başta gıda olmak üzere her şey çok pahalı hale gelmiştir. Artık İstanbul’da yaşamak zordur.


Son 50 yılda kadim şehir İstanbul öyle değişmiştir ki İstanbullu bunu fark edememektedir. Sulukule, Tarlabaşı gibi eski semtler yenilenmiştir. Karaköy’deki Galataport’u halkımız değil yabancılar kullanmaktadır. Kadıköy’de Kadıköylüler rahat uyuyamamaktadır artık. Haydarpaşa yolcularını özlemektedir. Uzun uzun sıralamayalım. Yapılan ve yapılacağı söylenen projelerin İstanbullu için değil yeni gelip yerleşecekler için olduğu anlaşılmıştır.


1950’lerde her taraf dışarıdan gelen fabrika işçilerinin gecekondularıyla dolmuştu. 2020’lerde yine dışarıdan gelen zenginlerin gökdelenleriyle dolmuştur. Kılıktan kılığa sokulan İstanbul yorgundur. Makyajlanarak zinde gösterilmekte ama aynaya baktığında kendini tanıyamamaktadır. Sonuçta İstanbul ‘şehir’ olmaktan çıkmış ‘kent’ olmuştur.


Son sözüm halkımıza… İlk çıktığında hoş gelen projelere şüpheyle yaklaşılmalı. Şu örneği unutmayın. Fare, deliğinin önünde gördüğü kocaman peyniri yemez. Der ki ‘Bu kadar kolay olmamalı’… Nitekim peynirin arkasında fare kapanını görür...



Yedek LİNK


תגובות


bottom of page