top of page

KADIKÖY LİFE DERGİSİYLE YELDEĞİRMENİ RÖPORTAJIM

· Arif bey öncelikle çocukluğunuzun Yeldeğirmeni’ni sizden dinlemek isteriz... O günlere dair en çok neyi özlüyorsunuz?

Evinizde bir aile, yakın komşularınızla geniş aile, sokak komşularınızla daha geniş aile, arka sokaklarla biraz daha geniş aile ve tüm semt büyük- koskocaman bir aile.. Yeldeğirmeni buydu bizim için. Mahallenin zengini, fakiri, delisi, imamı, hacısı, öğretmeni, kabadayısı, bıçkını, efendisi, sarhoşu, alkoliği, yaşlısı, genci, akıllısı, üç kâğıtçısı ve tabii esnafı, akla gelen her özellikte insanı vardır. Zaten o zaman mahalle olur o yerleşim.


Bugün zenginlerin, fakirlerin veya ünlülerin, ünsüzlerin mahalleleri var. Yani aynı tip insanların mahalleleri.. Böyle mahalle olmaz.


Mahalle orada yaşamak isteyenlerin yerleşimidir. Eskiden ünlü olanlar da mahallesinde yaşamaya devam ederdi. Örneğin Yeldeğirmeni’nde: Nedim Ağbi (Günar). Fenerbahçe ve Milli takım futbolcusuydu. Ama mahallemizde yaşardı. Bir de Kahvehane açmıştı. Bu örnekler çoğalabilir.


Biz Kadıköylüler İstanbul’dan döndüğümüzde (yani Avrupa yakasından-öyle derdik) akşam vapurdan inip iskeleye ayak bastığımızda köyümüze gelmiş gibi hissederdik. Rahatlardık.. Biz Yeldeğirmenliler bir de Yeldeğirmeni sınırları içine girdiğimizde, bu sefer evimize gelmiş gibi hissederdik. Rahatlıktan başka güvenli de hissederdik kendimizi.


Sokaklar ve boş arsalar Oyun Parklarımızdı. Bir sürü anne-baba, abla-ağbimiz vardı. Kardeşlerimiz vardı. Mahallede büyükler her durumda büyüktür. Örneğin: Ben yedeksubay asteğmendim. Mahallede bir büyüğüm astsubaydı. İlk defa muhite subay kıyafetimle geldiğimde rastlaştığımızda bana selam vermez mi? Önce anlamadım. Sonra aklıma geldi. En üst rütbe astsubay asteğmenden küçük rütbedir. Farkına varır varmaz selamı görmezden gelip ‘Merhaba Ağbi. Nasılsın?’ deyip geçiştirmiştim. Yani dışarıdaki rütbe, makam mahallede geçerli değildir. Çünkü: Mahalledeki saygı sevgi içten gelerektir.


Mahalle insanında kadına çocuğa saygı vardır. Adam düşmanına bile çoluk çocuğu yanında saygılı davranır.


Semt dışında da mahalleli olduğunuzu hep hissedersiniz. Bir anı anlatayım:


Yazlık Caddebostan Budak sinemasındayım. Yanımda uzun boylu bir arkadaşım var. Arkada oturanlar ikide bir Ona ‘kafanı indir, göremiyoruz’ diyerek sataşmaya başladı. Dayanamadım, döndüm ve bastım gamatayı. Arada (Antrakta) 10-15 kişi beni çevirmezler mi? Fena dayak yiyeceğimi düşünürken ‘Arif ne oldu?’ diye semtten 5-10 kişi peydahlanıverdi yanımda? Üstelik samimiyetim olmayanlar da vardı içlerinde. Paçayı kurtardık yani. Semtlilik böyle bir şey.


Eskiyi özlemelerim var tabii. Her dönemi ayrı özlerim. Çocukluk yıllarında sokaktaki arkadaşlarla geçen günler. Hele yaz geceleri büyükler kapı önlerinde çay içerken bizim saklambaç oynamalarımız... Gençlik yıllarımızda Uzunhafız Sokağının köşebaşında arkadaşlarla buluşup gezmelere gitmelerimiz. Köşebaşında esnafın da katıldığı gırgırlar... Büyüdükten sonra kaybettiğimiz büyüklere duyduğumuz üzüntüleri bile özlüyorum. Gerçekti.. İçtendi..


Sinagog, kilise, cami.. Ezan, çan sesleri.. Özellikle canlı ezan okuyan müezzinin minarenin dört tarafını dönerek okuması.. Ellerini kulaklarına götürüp okurken, minarenin öte tarafındayken sesin az gelmesi, yana gelince biraz fazlalaşması, bizim taraftayken çok gelmesi, diğer yana geçince yine azalması.. Şimdi ezan sesi hoparlörden dümdüz geliyor.


Özen Sinemasında film seyretmek. Özellikle Pazar günleri 11 matinesi kuyrukları. Ramazandaki pide kuyrukları..


Bu kadar yeter bence. Bitmez bu konu..


· Geçmişte mahallenin tanınan ve sevilen simalarından bazılarını anlatır mısınız? Hem hep beraber anmış oluruz...

İsim isim saymayı istemem doğrusu. Unuttuklarım olur. Çok üzülürüm. Ama hemen aklıma gelenleri sıralayayım.


Arap Kemal (kabadayımız), Nedim Ağbi (futbolcu), Bacanak olan Mustafa ve Rıfat Ağbiler (Çamlıca Bakkaliyesi), Albert Ağbi (bakkal), iki kardeş Remzi ve Muzaffer Ağbiler (Bakkal), Sabahattin Ağbi (bakkal), Acem lakaplı Halil Efendi (Kurukahveci), Mösyö Yani (kırtasiye), Arnavut Dede (çatapatçı), Jak Usta (lostra salonu), simitçi fırıncı İhsan, 3 Meyhane Halit, Abdullah, Reşat Ağbiler, Hasan Polo (manav), Fırıncı Mehmet-Nihat, Tesisatçı Artin Usta, Balıkçı Halit Ağbi, Buzcu Cengiz, Dondurmacı Abdullah, Terzi Salomon, Totocu İrfan, Yufkacı Murat, Aşçı Kamil ve Kazım ağbiler, Bakkal Lambo, Turşucu Kemal Ağbi, bakkal Yorgi, Kilimci, Eczacı Süheyla, Kasap Ramazan, Ebe İsmet hanım, Ünsal Ağbi, Konyalı Ahmet Ağbi, Meyhaneci Arap Haydar, Yorgancı, Kalaycı Niyazi Ağbi, geçenyıl kaybettiğimiz arkadaşım İhsan, yeni kaybettiğimiz Yalçın Gülhan, daha önce kaybettiğimiz kardeşi Metin..


Saymakla bitmez ki.. Akşama kadar sayarım. Yazamadıklarımın yakınları gönül koyacaklardır. Lütfen affetsinler.

Saydıklarım ve sayamadıklarımın hepsine Allahtan Rahmet diliyorum. Hepsini saygıyla anıyorum.

· Şimdilerde sokaklarının kafe ve minik sanat galerileri ile dolduğunu görüyoruz... Bu yeni Yeldeğirmeni’ni gözlemleriniz doğrultusunda nasıl yorumlarsınız?

2010 yılında Kadıköy Belediyesinin yaptığı Canlandırma Projesini affedemiyorum. Semti 3-4 yılda dönüştürdüler. 30 yılda olabilecek değişimi birkaç yılda yaptılar. Üstelik o yıllarda Mimarlar Odasının ve Kadıköy Kent Konseyinin Başkanı olarak çok uyarmıştım.

Kentin merkezindeki alanlar, yerleşimler mutlaka eninde sonunda ticarileşecektir. Bunu pazarlayarak kısa süreye sıkıştırmaları olmadı. Dengesiz bir demografik yapı var şimdi. Doğal sürecinde olmalıydı. O zaman rahatsızlık vermezdi.

Mahalle esnafı genellikle mahallede oturur ve mahallelinin ihtiyaçlarına uygun şeyler satar. Bugün artık esnaf semt dışından buraya işine geliyor ve yine semt dışından gelenlere hizmet ediyor. Burası ticari bir bölge oldu.

Bakmayın Mahalle diye konuşanlara. Mahalle artık sadece dekor anlamındadır. Sadece eski evlerle mahalle olunmaz. İnsanların da korunması gerekir. Yaşamın da korunması gerekir. Eski Mahallelisini tanımayanların yaşadığı yere Mahalle denemez.


Ben kafe düşmanı değilim. Sadece kafeler üzerinden bir semtin yaşamının değişmesini hazmedemiyorum. Kafe sahipleri burada en günahsız kişiler. Yeme-içme fonksiyonlu iş alanı oluşmuş. Onlar da işyerlerini taşımışlar.


Geceleri gürültü başta olmak üzere çeşitli şikâyetler var. Bu ortamda mahalleli duramaz ki. Yavaş yavaş terk edecekler. Yani semt teslim oluyor.


· Geçen yılların Yeldeğirmeni’nde mahalle kültürünü öldürdüğünü söyleyebilir miyiz? Genç nüfusun mahalledeki hızlı artışı konusunda neler düşünüyorsunuz?

Mahalle kültürü bitti. Bakmayın mahalle tanımlamalarına. Yukarıda anlattığım mahalle var mı? Olamaz da artık. Semtin eskilerinin hala mahalle filan demeleri kendilerini teselli etmek için. Mezarlık Sokağı olan Ayrılık Çeşmesi sokağında bile kafeler oluşuyor. Belki meyhaneler de olacak..


İnsanlar evlerinin değeri istedikleri noktaya gelince satıp gidiyorlar.


Genç nüfusa gelince.. 1957 yılında sadece Osmangazi İlkokulunda 500’e yakın öğrenci vardı. Semtin nüfusu olsun olsun 3000 kişi idi. Bugün 16.000’i geçen nüfuslu semtte Osmangazi İlkokulu öğrencisizlikten kapanıyor. Çünkü: Bekar veya çocuksuz aileler yerleşiyor. Tek tük çocuk ta başka yerlerdeki okullara gidiyor. Yani genç nüfusun artışı eski ailelerin yerine yeni tip insanların gelmesi dolayısıyladır.


Mahallede aile olur. Çocuklar olur. Çocuklar için en değerli okul evinden yürüyerek gidebildiği okuldur. Okul çıkışı ‘Çantayı atıp sokağa fırlamalı’ çocuklar. Sokakta oynayan çocuk yok artık. Sokaklarda arabalardan yer de yok aslında.


· Gençler hızla mahalleye yerleşirken, geçmişten bu yana orada yaşayan eski Kadıkölüler de yaşamlarını sürdürmeye devam ediyor. Bu heterojen yapı umut verici mi yoksa bazı sorunlar mı yaratıyor?

Hetorojen yapı umut verse de vermese de devam edecek. Realite. Sorunlar yaratacak tabii ki. Yukarıda söyledim. Klasik mahalle yaşantısında olanlar, yeni gelen genç-hareketli kesimden ve dışarıdan yeme-içmecilere gelenlerden rahatsız olacaklar. Eski tip ailelerden komşular olmayacak artık.


Semtin değişim yaşadığı yıllara bakalım önce.


1970’lerde eski müstakil 2-3 katlı evler yıkılıp apartmanlaşma başlayınca bir grup semtli buradan taşındı. Onlar küçük ama müstakil evlerde yaşamaya alışmışlarken 5 katlı apartmanda ve üstelik küçük dairede yaşamayı istememişlerdi. Ayrıca az katlı evler dolayısıyla güneş alan sokaklar, apartmanlar olunca güneşsiz koridorlara dönüştü. O apartmanlara taşradan yeni bir demografik yapı geldi.


1980’lerde Yeniler Eskilere uyum sağladı. Mahallenin kuralı budur. Ve tekrar mahalle yapısı oluştu. Mahalle eskisinden farklı olarak, yeni haliyle apartmanlarda yaşayanların mahallesi oldu. Müstakil evlerde yaşayan azaldı.


2000’li yıllarda sanki bilerek semte çivi çakılmadı.


2010 yılında Canlandırma Projesi yapıldı. Mahalle pazarlandı. Eskilere eğitimler yapılıp mahalleli olmak öğretildi. Bu çok ayıptı. Onlar kendilerine öğretmenlik yapanlara Mahalleyi öğretebilirlerdi hâlbuki. Bu etkinlikler eskileri ezikleştirdi. Bence amaç ta buydu. Yeni insanlar geldi. Yeni gelenler eskilere uyum sağlamak yerine eskilerin kendilerine uyum sağlamalarını istiyor. Onlara tepeden bakıyor. Mahalle geleneğine terstir bu durum.


Elbette sonunda bir toplum oluşacak. Ama hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak.


Son olarak Rasimpaşa Mahallesi’ndeki kültür sanat faaliyetlerine dair düşüncelerinizi alabilir miyiz? Sanıyorum siz eski Kadıköylülerin küçük ve şirin mahallesi bu günlerde sanatçılara ev sahipliği yapıyor..

Şunu istiyorum. Densin ki ‘Burası artık eski mahalle olmayacak. Bunu unutun.’ Eyvallah.. Ama mahalleymiş, mahalle kültürüymüş sohbetleri yapıp semti mahallelikten çıkarmak olmasın. Böyle şey zaten yukarıda anlattığım Mahalleliye yapılmamalı. Mahallelilik saygın bir kimliktir çünkü.


Yeldeğirmeni’nin önemli değeri olan tescilli tarihi eser Özen Sineması yok edildi. Özen Sinemasını rast gele tamir edip, şeklini değiştirip başka amaçla kullanmak Yeldeğirmenliyi ezmektir. Hem de göstere göstere ezmektir.


Bu saatten sonra orta yol olur mu? Olabilir. Olabildiği kadar tabii..


Örneğin: Ticarileşmiş belli cadde sokaklar plana ‘ticaret’ fonksiyonuyla işlenir. Bu sokakların 20-30m içlerine kadar da ticari oluşumlar vardır diye oraları da ‘ticaret’ işlenir. Diğer sokaklar ‘ikamet’ işlenir. Bazı sokaklar trafiğe kapatılıp ‘sokak-parklar’ oluşturulur. Çocukların ve yaşlıların yaşam alanı bulacağı ortamlar gerçekleştirilir yani. Mahallede çocuk sesi olacak.. Bazen yaşlılar çocuklardan şikâyetçi olacak. Ama onları çok sevecek.. Bu bir enerjidir.. O zaman eskisi gibi olmasa da yeniden bir mahalle oluşabilir.


Kültür-Sanat konusuna gelirsek..


Binbir çeşit anımızın olduğu mahallemizde hiç değilse fiziki olarak eski binalar, mekânlar korunmuş oluyor. Buralarda bugün sanat-kültür faaliyetleri yapılması bizleri mutlu eder.


Eski Yeldeğirmenliler sanata da, kültürel faaliyete de, kafelere de karşı değildir. Sadece dürüst davranılsın. Burası artık böyledir densin. Sağ gösterip sol vurulmasın. Bizden fikir isterlerse söylesinler. Verelim. Burada bizden başka her kesin fikri alındı. Sadece bizden alınmadı. Almasınlar. Önemli değil.


Bir de lütfen ama lütfen Özen Sinemamızı geri getirsinler.


Çok sık rastlanılan bir görüntüyü anlatıp bitireyim.. Bazen sokaklardan birinde yaşını başını almış birini görebilirsiniz. Bir evin, arsanın önünde saatlerce duruyordur. Bilin ki bir Eski Yeldeğrmenlidir. Sakın soru sorup rahatsız etmeyin. O anda kim bilir kaç yıl öncesine gitmiş, o yıllardaki anılarını yaşıyordur.. Bir arkadaşım anlatmıştı.. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Uzunhafız Sokağının başındaki boş arsaya baktığını gören esnaflardan biri sormuş: ‘Amca ne bakıyorsun buraya?’. Arkadaşımın cevabı çok net: ‘Ben 75 yıl önce bu arsada var olan evde doğmuşum da.’. Biz semtimizi böyle yaşamaya devam edeceğiz.


ARİF ATILGAN arifatilganKENT ve İNSAN EYLÜL 2020


Not: Fotoğrafları Eski Yeldeğirmenindeki Eski Yeldeğirmenlilerden seçtim.

bottom of page