top of page

KANLICA İSKELESİ

Kanlıca, Beykoz ilçesine bağlı 3819 nüfuslu bir mahalledir. İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında Anadoluhisarı ile Çubuklu arasındadır.


Bizans döneminde zenginlerin sayfiye yeriymiş. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra boşalmış. Daha sonraki yıllarda Anadolu’dan gelenler yerleşmiş.


Burada yaşayanlar civar köylere kendi yaptıkları kağnı arabalarıyla gider gelirmiş. Bu sebepten yöreye Kağnılıca denmiş. Zamanla kısalan kelime Kanlıca olmuş. Başka rivayetler de vardır ama ben bunu gerçekçi buldum. Kanlıca Burnu’nun adı eski tarihlerde Limpos’muş. Körfez diye anılan koya ise Bahai Körfezi denirmiş. Burası 4.Murad ve 4. Mehmed dönemlerinde şeyhülislam olan Mehmed Bahaiddin Efendi’ye bağışlanmış. Bahai, Bahaiddin’in kısaltılmışıdır.  


Bülbül dinlenen, mehtap şenlikleri yapılan ve dalyanların bulunduğu bu koydan denize dökülen dereye Bülbül Deresi denir. 


Kanlıca mahallesi, yalıları, ağaçlık alanları, çeşmeleri ve hatta mezarlığı ile ünlüdür. Meydanda Mimar Sinan’a ait İskender Paşa Camii vardır. 1559-1560 yıllarında yapılan kubbesiz, çatılı olan cami o günden bugüne çok hırpalanmış, onarım görmüş ve neredeyse aslına benzemez hale gelmiş. 1900’lerin başında yapılan Hidiv Kasrı ve korusu ile Mihrabat Korusu çevreye nefes aldıran yeşil alanlardır. Kıyı boyunca yalılar, iç taraflarda da çeşmeler vardır. Ünlü isimlerin yattığı boğaza nazır mezarlık ise insanı ölüme özendiriyor sanki.


Kanlıca deyince hemen akla yoğurt gelir. Deniz kıyısında yenilen yoğurt o kadar ünlü olmuştur ki bunu yazmalıyım diye düşünüyorum.


1870 yılında İsmail Hakkı Sipahioğlu isimli kişi sahildeki küçük kahvehaneyi satın alır. Burada kahve yapar ve satar. Rumi takvime göre 1293 yılında olduğu için 93 harbi diye bilinen (1877-1878) Osmanlı-Rus savaşı dolayısıyla Bulgaristan Türklerinin bir kısmı ülkemize göç ederler. Bunların bazıları Kanlıca’ya yerleşmişler ve bildikleri iş olan mandracılığı yapmışlar. Onların yaptıkları yoğurt tanınmaya başlayınca İsmail bey o yoğurdu alıp satmaya başlar. Teneke tepsilerde gelen yoğurt aynı şekilde servis edilirmiş diye anlatılır. Benim anladığıma göre burası yoğurtçu dükkanı olmuş aslında. İsmail Beyin ölümü üzerine işletmeyi oğlu Mahmut Şevket Sipahioğlu devralmış ve yoğurdu cam kaselerde satmaya başlamış. Ekşimtrak tadda olan yoğurt, üzerine pudra şekeri ekilerek yenmeye başlanmış. Laf aramızda doğal inek yoğurdu ekşimtrak ve biraz gevşek olur zaten. İşte Kanlıca’nın kıyısında yenen bu yoğurt ünlü olmuş. Tabii yoğurt kadar ünlü olan İsmail Ağa’nın Kahvehanesi’nde yenmek kaydıyla.


Gelelim Kanlıca İskele’sine…


1851 yılında ilk iskele ahşap olarak Hoca Yahya Efendi Sahilhanesi’nin alt tarafındaki sokağın ağzına inşa edilir.


1894 yılında iki katlı olan iskelenin üst katı kiraya verilmiş. Gazino olarak kullanılmış.


1914 tarihinde yıkılarak yenisi inşa ediliyor. 26 Nisan günü kullanıma açılmış.


1990 yılında eskisinin aynı olarak betonarme üzeri ahşap kaplama olarak yeniden inşa edilir. Hemen yanında birkaç kayıklık bağlanma yeri vardır.


İskelenin vapur yanaşma yeri uzunluğu 17 m, sudan yüksekliği 1.3 m, iskele önü derinliği 6.5 m’dir. Galata Köprüsü’ne 7.02 mil (11.29 km) uzaklıktadır. Şirket vapurları bu mesafeyi 45 dakikada alır.


Kanlıca insanı rahatlatan bir yerdir. İskele yanındaki Yoğurtçuyu 1970’lerden beri bilirim. 2000’lere kadar sakin sayılırdı. Masanıza servis edilen yoğurt kullan-at şeklindeki bildiğimiz plastik ambalajı ile önünüze gelirdi. Pahalı filan değildi. Zaten oraya gelenler de çok fazla değildi. Deniz dalgalı olduğunda dışarıda oturuyorsanız ayaklarınız ıslanabilirdi. Caddenin üst tarafında meydana bakan Buhara Et Lokantası vardı. Gündüz yoğurt yiyip akşam da Et Lokantasında meydana karşı spesiyali olan pilavlı döner ile bir kadeh rakı içmek iyi gelirdi doğrusu.


Çay, kahve içmek içinse tepedeki Hidiv Kasrı’nı tercih ederdim. Oğlumuz küçüktü. Onun da rahat dolaştığı güzel bir mekan ve tesisti orası. Çevresi geniş bir koruluktur. Çok sık giderdik ailecek. Ama mimarlık ukalalığı yapmadan geçmeyeceğim. Gerek Hidiv Kasrı gerekse Çamlıca Turing Tesisi… Boğazın tepesinde olmalarına rağmen oturduğunuz yerden denizi göremezsiniz. Mimar kuralcılığı… Yahu araziyi traşla, binayı öne al veya yükselt vs. Boğazı göster. Böyle dediğime bakmayın. Ben de öyleyim. Meyilli arsaya oturttuğum binanın zemin katı önde 1m yüksekte iken arkada nerdeyse toprağa gömülü olurdu. Arsanın arka tarafını da hafretmeye cesaret edemezdim bir türlü. Bazen kalfam ‘Sen git Ağbi. Ben ayarlarım zemini.’ Diyerek beni kovalardı. Ne yalan söyleyeyim. İyi de olurdu.


Şimdi duyuyorum da Kanlıca’da yoğurt yemek çok pahalıymış. Sadece pudra şekerli de değilmiş. Vişneli, çilekli, reçelli, ballı da oluyormuş. Ben 1-4 milyonluk İstanbul’u anlatıyorum. Bugün 20 milyon yaşıyor bu kentte. Her yer kalabalık. Her yerde yeni çeşitler istiyor insanlar. Gelenek görenek değişiyor dolayısıyla. Alışacağız...


Kanlıca’ya vapurla veya cam kenarında oturabilirseniz belediye otobüsüyle gitmenizi öneririm. Etrafı seyretmek ayrı bir keyiftir çünkü…


ARİF ATILGAN 2025 MAYIS


 


Not:

-Limpos kelimesinin nereden geldiğini bulamadım. Hoca Yahya Efendi Sahilhanesi’nin de fotoğrafını bulamadım. 

Comentários


bottom of page