top of page

KENT İÇİNDE BANA ÖZEL NOKTALAR

İlkokul yıllarımda bazı özellikler edinmeye başlamıştım. Kendi içimde. Başkalarının haberi bile olmazdı. Örneğin her yıl sınıfımı geçtiğimde Mahmut Baba’nın mezarına mum dikerdim. Adak… Moda Burnu’nda oturmayı da çok sevmeye başlamıştım. Kalamış Koyu’nu seyrediyordum.


Bir süre sonra fark ettim ki önemli kararlarımı orada almaya başlamışım. Çocukça tabii. Sınav çoktu o zamanlar. İlkokul, ortaokul ve lise bitirme sınavlarına girerdik. Sonra Üniversite giriş ve sonra da oradaki dönem içi sınavları... Onları düşünürdüm. Bu özellik devamlılık gösterdi. Büyümüştüm. Yine gidiyordum ve oturuyordum orada. Çevremdekilerle ilişkilerim… Askere gitmek, işe girmek, iş kurmak… Evlenmek. Kararlarımı hep orada alıyordum. Büyüdüm. Araba sahibi oldum. Önemli kararlarımı kendi kendimle tartışıp yine burada almaya devam ettim. Bazen arabamın içinde, bazen bankta oturarak... Gündüzleri ortalık sakin olurdu. Arada bir herkesin tanıdığı seyyar satıcılar geçer, yandaki apartmandan bir hanım çağırır bir şeyler satın alırdı. Kadıköylülerin iyi tanıdığı, kelimeleri tam söyleyemeyen Limoncu Apo’yu çok görürdüm mesela… Ancak 2000’li yıllarda aşağıda yüzme havuzu yapıldı. Yukarıdan görülmemesi için çevresine ağaçlar dikildi. Artık Moda Burnu’ndan Kalamış Koyu gözükmüyordu. Kalabalık ta olmuştu zaten.


Ağaçlar büyürken başka bir yer aramaya başlamıştım.

Moda Burnu’nun Eski ve Yeni Görüntüsü


Araba sahibi olduktan sonra zaman zaman gidip kendimle baş başa kaldığım bir başka nokta olduğunun farkına vardım. Salacak kıyısı... Burada da bazen arabada bazen banklarda oturuyordum. Karşımda İstanbul vardı. Önde Topkapı Sarayı, bana göre sol gerisinde Sultan Ahmet Camii, sağ ilerisinde Süleymaniye Camii ve aradakiler. Haliç girişinde Galata Köprüsü ve sağa doğru Galata Kulesi, Beyoğlu Tepesi, Dolmabahçe ve İstanbul Boğazı… Unuttum sanmayın. Hemen önümde Kız Kulesi. Seyretmek. Düşünmek. Karar vermek. Çok keyif veriyordu bana. Her zaman söylerim. İstanbul’da doğduğum ve büyüdüğüm için şükretmişimdir. Gördüğüm manzara eski İstanbul’dur. Orada hala Orhan Veli Kanık’ın nefis şiirindeki ‘sucuların çıngıraklarının sesi’ vardır sanki. Her geçen yıl kıyı biraz daha kalabalıklaşsa da beni pek etkilemiyordu. Arabada oturuyordum. Ama orada da bir şeyler değişmeye başladı. Bu yıl Kız Kulesi onarıldı. Harem tarafına doğru oraya gideceklerin kuyruğu uzuyor. Ama Üsküdar tarafında da sahilin onarım faaliyeti var. Yani hiçbir tarafta oturamıyorsunuz, oturabildiğiniz yerden denizi göremiyorsunuz, gördüğünüz yerde tat olmuyor...


Yeni yer bulmalıydım.


İdealtepe’de evimin önünde 70-80 dönümlük bir park var. Öncesinde koruymuş Orada sabahları yürüyüş yaparım. Sonra kapısının karşısındaki kahvehaneden çay alırım. Bir de gazete bulursam bakkaldan… Değmeyin keyfime. Ağaçlar dolayısıyla çevredeki evlerin görünmediği 1-2 noktam var. Oralarda oturuyorum. Gazete, çay ve düşünmek.


Yalova’da da var benzer yerim. Burada da dere kenarında yaptığım yürüyüşten sonra piknik için yapılan masalardan birinde oturuyorum. İdealtepe’ye göre tek fark, evden çıkarken eşim çayımı bardak termosa koyuyor.


Defom kabul edin. Yalnız düşünmeyi seviyorum. Önemli kararlarımı almayı da… Buralarda otururken Blog yazılarımın konusunu da tasarlıyorum.


Kıssadan hisse… Kent içinde sakin noktalar tükeniyor. Şu anda en sakin yerler mezarlıklar. Eminim yakında oralarda da kalabalıklar oluşacaktır. ‘Yuh’ demeyin. ‘O kadar da değil’ dediğim her şey gerçekleşti bu kentte.


ARİF ATILGAN 2023 TEMMUZ








bottom of page