‘Şehir’ ve ‘Kent’ aynı anlamı taşıyan biri eski biri yeni iki kelimedir. Ama bana göre ‘Şehir’ kelimesi yüzlerce yıl geçmişi olan yerleşimleri, ‘Kent’ kelimesi son 50 yılda planlanarak oluşturulan yerleşimleri ifade etmelidir.
Şehirler kadim yerleşimlerdir. Gereken gerektiği kadardır buralarda. Rant yoktur. Estetik vardır. Ruh vardır.. Kentler ise yeni yapılan yerleşimlerdir. Rant vardır. Estetik yoktur. Ruh yoktur...
Şehirde ev vardır. Kentte konut. Sobalı evler kaloriferli konutlardan daha sıcak gelirdi insanlara.
Mimarı bile olmayan evlerde ‘taşlıkta’ ayakkabı çıkarılır, içeri terlikle girilir. Sokağın tozu eve sokulmaz. Sorun çözülmüştür. Mimarlı konutlarda ‘antrede’ ayakkabı çıkarılıp içeri terlikle girilir. Ama antre konutun ortasında olduğu için terlikle ayakkabının değdiği yerlere basılarak dolaşılır. Sokağın pisliğinin içeri sokulması sorunu bile çözülmemiştir… Çünkü evde amaç yaşamdır. Konutta amaç metrekarenin büyük olması.
Günümüzde şehirler kent yapılıyor. Ya evler apartmana dönüştürülerek… Ya da evlerin olduğu mahallelere Canlandırma Projeleri yapılarak.
Apartmanlarla ‘kentleştirme’ bilinir. Ama Canlandırma Projesiyle olanının farkına varılmaz.
Yeldeğirmeni
En belirgin örnek Yeldeğirmeni’dir…
Yüzlerce tarihi ev var burada. Bazıları restorasyon projesi bile olmadan süslenip yeme-içmeci yapılıyor. Semte girildiğinde adeta tiyatro dekoru gibi eski bir mahalle görünüyor. Ama esnaf dışarıdan gelip dükkânını açıyor. Müşterileri de dışarıdan geliyor. Akşam olunca eğleniyorlar. Sonra gidiyorlar.
İkamet edenlerin demografisi giderek değişiyor. Aile az, sokakta çocuk yok. Osmangazi İlkokulu kapandı. Yakında Kemal Atatürk Lisesi de kapanacak büyük ihtimalle.
Yeldeğirmeni bir şehir parçası. Planlı projeli bir kent parçası değil. Yaşam binlerce yıl öncesine gider ama yerleşim 200 yıllık. Mahallelilerin yaşadığı mahalleymiş geçmişte…
Bugün evler duruyor ama içlerinde mahalleli yok. İşyerleri var... Kadınların çoğu evde yemek yapmıyor, kargodan hamburger bekliyorlar… Eskisi gibi ‘acı bir kahve’ bulamazsınız. Neskafeler var... Sokaklarda çocuklara oynayacak yer yok. Arabalar var… Zaten çocuk ta yok artık.
Okuldan gelen çocuğunu sarıp sarmalayıp besleyen anneler… Akşam köşe başında görünen işten dönen babalar… Babalarını görüp eve önce girmeye çalışan çocuklar… Hiçbiri yok artık.
Yani Yeldeğirmeni’nin adı var kendi yok…
Yeni Yeldeğirmeni’nde Yeni Yeldeğirmenlilerin yaptığı anketler var. Yazdıklarımı kanıtlamak için yapılıyorlar sanki. Örneğin semtin demografik yapısını ölçmek amacıyla yapılan bir anket...
İlk soruda cinsiyet soruluyor. Seçenekler: ‘Kadın’; ‘Erkek’; ‘İkili cinsiyet dışında’; ‘Belirtmek istemiyorum’ şeklinde. İnsanların cinsiyeti kimi ne ilgilendirir?.. Son soruda semtin tarihinde yer almış Kayışdağı Çeşmesi’ne Yeldeğirmeni Çeşmesi deniyor. Yani semtin geçmişini bilmeyenler anket düzenliyor. O anketlere göre önerilerde bulunulacak. Belki bazıları kabul edilecek.
Yeldeğirmeni’ne mahalleyi sevdikleri için geldiğini söyleyenler semti de mahalleyi de bilmiyorlar. Olabilir.. Ancak öğrenme gayreti de göstermiyorlar. Ona da olabilir diyelim.. Ama semt üzerinde kendilerini yetkili hissetmelerine olabilir demek mümkün değil.
Her şey 2010 yılındaki Canlandırma Projesiyle başladı. Hâlbuki kadim şehirlerde sadece Koruma Projeleri yapılmalıdır.
댓글