1950’lerin ikinci yarısı.. Kalamış’ta denize girerdik ailecek. Bizler denize girerken anneannem kıyıdaki ağaçlardan birinin gölgesinde otururdu. Çocuklar o kadar küçükken denizle tanışırdı ki o zamanlar, kimse ilk denize girdiği günü anımsayamazdı. Başka kentlerde yaşayanlar yaz mevsiminde İstanbul’daki yakınlarına konuk gelirlerdi. İstanbul sayfiye yeriydi. Her çocuk kendi semtinin kıyısındaki bir noktada yüzmeyi öğrenirdi. Kadıköy çocuklarının çoğunluğu Kalamış İskelesinin merdivenlerinde öğrenmiştir. Ben Kalamış koyunda tutunduğum sandalın ipini arada bir bırakarak öğrenmiştim. ‘Denize Gitmek’ diye bir deyim vardı.
Kalamış Sahili
Güneyin denizi sıcak, kuzeyinki soğuktur. Ortada tam kıvam olan Marmara’nın balıkları da tam kıvam olurdu. İstavrit, hamsi, uskumru, tekir, mezgit, karagöz, kırlangıç, kalkan, çinekop, lüfer, kofona, palamut, torik… Her balık en lezzetli dönemini bu denizde geçirirdi. O kadar bol ve ucuzdu ki.. Fazla olan uskumrudan çiroz, torikten lakerda yapılırdı. Bugün yanına yaklaşılamayan kalkan her eve girerdi o yıllar..
Kıyılarda kumsallar vardı. Kimi bedava kimi ücretli plajlardı buralar.. İstanbul bir milyon nüfusu olan sihirli bir yerleşimdi..
Caddebostan Plajı
1970’li yıllarda iki milyona çıktı nüfus.. Özellikle hafta sonları plajlar dolmaya başladı. Panik oldu yetkililer. Dediler ki tüm kıyıyı dolduralım, kilometrelerce plaj yaratalım insanlara.
Hâlbuki doğayla ters gitmeden çözüm aramalıydılar.. Tüm plajlardaki tesisleri kaldırıp halka açık kıyılar yapsalardı.. Falez altlarında ulaşılabilir ince kıyılar oluştursalardı.. Yine kilometrelerce plaj yaratılmış olunurdu.
1980’lerde kıyılar doldurulmaya başlandı. Çamur denizin dibinde tabaka yapmış, balık yuvaları yok olmuştu. Kıyı boyunca küçük koylar burunlar kaybolmuştu. Dragos, Moda, Salacak falezleri hissedilmiyordu artık. İstanbul’un olmazsa olmaz özelliklerinden olan yalılar bahçeli ev haline gelmişti. Denizden kara parçası elde etmek sihirbazlığı başka kıyılara da örnek olmaya başlamıştı.
Bostancı’da Dolgu Yapılıyor
Yirmi yıl sürdü bu operasyon.. İstanbullu denizi unuttu. Bir yandan çamur, bir yandan denize akıtılan atık sular güzelim Marmara’yı tanınmaz hale getirdi. Ne balık, ne berrak su, ne plajlar.. Hepsi hayal oldu.
1990’larda arıtma tesisleri akıl edildi. Onların inşaatı başladı bu seferde.
2021 yılındayız.. Denize atık su akıtmak kültürü yok. Deniz temizleniyor. Kıyı dolgu alanları ağaçlandırıldı. Ama..
Kalamış Sahili Doldurulmuş
Kıyılar kayalık.. İnsanların denize ulaşmaları zor.. İstanbullular başka yerlere sayfiyeye gidiyor. Deniz kültürü yok oldu. Balıklar tükendi.
Birkaç ay önce Yalova’daki balıkçımızda istavrit bile yoktu. Koca restoranda sadece havuz balıkları vardı. İlk defa istavritin yok olduğuna şahit oluyordum. Marmara’nın kuru fasulyesi denirdi ona. Kuru fasulye de ulaşılmaz oldu ya.
Dedi ki balıkçımız ‘Denizde balçık var.’ Şaşırdım. Devam etti. ‘Ama dipte değil. Dipten birkaç metre yukarıda.. Ağ atılamıyor.’ Yani satıhta da değil, dipte de değil. Nitekim geçtiğimiz günlerde TV’ler, Marmara’da suyun üzerinde görülen değişik bir salyadan bahsediyorlardı. Alttaki çamur satha çıkıyor bence. Deniz tepki gösteriyor.
Dipteki Çamur
Kumsallar sadece plaj değildirler. Denize atılan çer çöpün tekrar karaya iadesine yararlar. Lodos veya poyraz rüzgârları denizin içindeki her çeşit ıvır zıvırı kıyıya atar. Kadıköy’de Kalamış’ı bilirim. Diğerlerini de.. Bozuk para dahil akla gelmeyecek eşyalar çıkardı sahile. Lodosçu denilen kişiler onların içinden değerlilerini toplarlardı. Deniz temizlerdi kendi kendini.
Şimdi temizleyemiyor. Kıyılar dik beton veya kayalık. Atılanların neredeyse tamamı plastik malzemeler. O tuhaf çamurun veya salyanın sebebinin dışarı çıkamayan plastikler olduğunu düşünüyorum.
Satıhtaki Salya
Comments