Deprem konuşulacaksa öncesini de bilmek gerekir.
1950’ler… Türkiye sanayileşmeye özel şirketler vasıtasıyla da devam etmeye başlıyor. Ancak patronlar fabrikalarını İstanbul’da kuruyorlar. Ucuz işçi için köylere traktör dağıtılıyor. Boş kalan köylüler İstanbul’a göç etmeye başlıyor.
1960’lar… İstanbul’a gelen köylüler gecekondular yapıyor ve gecekondu mahalleleri oluşuyor. Ekonomik durumu iyileşenler kentin içine taşınıyor. Apartmanlaşma başlıyor. Henüz Kat Mülkiyeti yok. İlk zamanlarda her daire tüm apartmana ortak oluyor. Sonra noter mukavelesiyle daire sahipleri belirleniyor. Ancak yasal olarak herkes eşit ortaktır aslında.
1965… Kat Mülkiyeti Kanunu çıkıyor. Dolayısıyla her dairenin tapusu ayrılıyor. Kat Karşılığı İnşaatçılık başlıyor.
1975… Marmara Bölgesi 2. Derece Deprem Bölgesi ilan ediliyor. Taşıyıcı sistem buna göre hesaplanıyor. Beton elle karılıyor. B160 yani 160 Kg/cm2 basınca mukavim olan beton ancak B100 olabiliyor. Yuvarlak demir kullanılıyor. Uçlarına mutlaka kanca yapılmalıdır. Çoğu demir ustası buna uymuyor.
1980’ler… İnşaatçılar KAŞARLANMIŞTIR. Yani hile yapma cesaretindedirler artık. Örneğin eksik demir koymalar vs. Ama malzeme satıcıları da aynıdır. Örneğin: 8mm’lik demir çekilerek 7mm’lik halinde satılmaya başlanmıştır. En kötü binaların bu yıllarda yapıldığı söylenebilir.
1990’lar… Hazır Beton kullanılmaya başlandı. Hiç değilse istenen basınç mukavemetinde beton üretilmiş olabiliyor.
1998… Yeni DEPREM YÖNETMELİĞİ çıkıyor. Marmara Bölgesi 1. Derece Deprem Bölgesi ilan ediliyor. Yani o güne kadar yapılan bütün binalar yasal olarak çürüktür artık.
17 Ağustos 1999… Marmara Depremi oluyor. Kocaeli, Gölcük, Sakarya, Adapazarı, Düzce ağır hasar görüyor. Yaklaşık 100 bin bina yıkılıyor, 20 bin insan ölüyor. İstanbul ve çevresinde de hasarlar vardır.
Ertesi gün İnşaat Mühendisleri Odası ile Mimarlar Odası kalabalık bir toplantı yapıyor. 2 gün sonra ekipler halinde deprem bölgelerine dağılıyoruz.
Gittiğim Gölcük’te bilirkişi heyetinde tuttuğumuz raporlara göre binaların yıkılma sebepleri:
- Fay hattının üzerinde bulunmak,
- Yumuşak zeminde 2 kat yapılacak yere 7-8 kat yapmak,
- Yumuşak kat olması,
- Kısa kolon olması,
- Yeterli donatı olmaması,
- Etriye olmaması,
- Yuvarlak demirlerde kanca bulunmaması,
- Kolon demirlerinin filizlerinin kısa olması,
- Beton malzemesinde çakıl yerine midye kabuğu veya çamur bulunması,
- Betonun dökülürken iyi karıştırılmaması,
- Betonun döküldükten sonra iyi sulanmaması,
Gibi.
Yani binalar 1-2 sebepten değil 8-10 sebepten yıkılıyor.
Ayrıca inşa edildikten sonra bazı kullanım hataları da yıkıma sebep olabilmektedir. Örneğin: Çeşitli amaçlar için kolon kiriş kesilmesi veya tıraşlanması, bodrum katlarda korozyon sebebi ile demirlerin çürümüş olması gibi.
13 Temmuz 2001… 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası çıkarılıyor. Ardından 12 Ağustos 2001 tarihinde Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği çıkarılıyor.
Hesap yöntemi değişmiştir. Dolayısıyla beton ve demir kesitleri daha büyük çıkacaktır.
Malzemelerin standardı da değişmiştir. Beton olarak C 35 kullanılacaktır. Yani 325 Kg/cm2 basınca mukavim beton. Demir olarak ise nervürlü demir kullanılacaktır. Yani artık uçlarına kanca yapmak derdi kalkmıştır. Nervürler o görevi yapmaktadır. B160 ve yuvarlak demir literatürde bile yoktur artık.
Deprem Sonrası İstanbul’da kabaca 500.000 Ruhsatlı-iskânlı, 500.000 ruhsatlı-iskânsız ve 500.000 hiçbir kaydı olmayan bina vardır. Bu rakamlar belediyedeki dosyalardan ve hava fotoğraflarından çıkarılmıştır.
Tüm binaları gerek güçlendirme gerekse yenileme şeklinde depreme dayanıklı bir kent elde etmek isteğine ise KENTSEL DÖNÜŞÜM dendi. Bu iş 3 yolla yapılabilecektir. Devlet (Hükümet), İBB ve Müteahhit vasıtasıyla. (Bu konu ayrı bir yazı konusudur.)
Yazıyı şu uyarıyla bitirmek istiyorum. Kentler planlanırken az katlıların yumuşak zeminde, çok katlıların sert zeminde olmalarına dikkat edilmelidir.
ARİF ATILGAN 2024 KASIM
Not: ‘Ne yapılmalı? Sorusunun cevabı’ bölümünü yakında yayınlayacağım.
Comments