top of page

DDY FENERBAHÇE KAMPI ANILARI

1960’lar… Fenerbahçe’deki DDY Kampı... Kapıdaki görevli Şefik Ağbi ve içerideki görevli Kamp Komiseri Altan Ağbi. İkisi de belalım gibiydi. Şefik Ağbi kapıda hemen her girişimde, Altan Ağbi de içerde hemen her gördüğünde kart sorar... Bir türlü beni tanır hale gelmezlerdi nedense. Gerçi işlerine gelince tanıdıklarını belli ederlerdi ya… Örneğin sezonun son günlerinde iskele ayaklarını sökmeye çalışan Altan Ağbi mutlaka benden yardım isterdi.


Bir anı…


Kampta yüzme yarışı yapılacak. Denize uzanan tahta iskelenin Askeri Kamp tarafında. Kardeşim Nihat küçüklerde ben büyüklerde katılacağım. Yarışmacılar sandalla Askeri Kamp tarafına götürülüyor, sandal iskeleye karşı yan duruyor ve oradan denize atlayıp tahta iskeleye kadar yüzülüyor. Artık kaç metreyse. Önce küçükler yarışıyor. Nihat birinci oluyor. İkinci yarış büyükler. 8-10 kişiyiz. Biz de atlıyoruz. Önde gidiyorum ama iki yarışan bir anda bacaklarıma çarpıyor, duruyoruz tekrar yüzüyoruz. Sağ tarafta boş kalan arkadaş birinci, ben ikinci oluyorum. Esas hikâye akşam yapılacak ödül töreninde.


Evde yemeğimizi yiyip Kampa gidiyoruz. Tören üst kattaki misafirhanelerin bulunduğu tesiste yapılacak. Kupa mı, madalya mı verilecek? Merakla bekliyoruz. Tören başlıyor. İsimlerimiz anons ediliyor. Sahneye çıkıyoruz. İki yarışın ilk üçleri diziliyoruz. Ortalıkta kupa göremiyorum. ‘Herhalde madalya takacaklar’ diyorum içimden... Yetkili kişi geliyor ve hepimize birer çikolata veriyor...

Yarış Sol Tarafta Oluyordu


Şefik Ağbi anısı…


Her yıl bu tesis için kart çıkarma derdimize babam bir çare bulup sorunu kökünden çözmek istemişti. Altıntepe’de oturan akrabamız Ömer Ağbiye durumu anlatmış. O da ‘fotoğraf vs gönderin ben çıkarayım’ demiş. Babamın amcakızı Ayşe Teyzenin kocasıydı Ömer Ağbi. Devlet Demir Yollarında çalışıyordu. Nitekim kısa süre sonra kardeşim Nihat’ın ve benim kartlarımız geldi.


Ertesi gün kasıla kasıla Kampa gittim. Şefik Ağbiye kartımı gösterdim ve içeri giriyordum ki ‘Dur’ dedi. İçimden ‘Eyvah. Gene ne olacak bakalım’ diye geçirdim. ‘Bir şey mi var?’ dedim. Şefik Ağbi ‘Kartına bakayım’ dedi. Gösterdim. Aldı inceledi ve gülmeye başladı. ‘Yahu sen bizim İnekçi Ömer’in oğlu muydun?’ Şaşırdım. Ne demek istediğini anlamamıştım. Sonra hemen uyandım. Ömer Ağbi haklı olarak kartları çocuklarına çıkarmış gibi yapmış. Dolayısıyla benim babam olarak gözüküyor da… ‘İnekçi’ kelimesini çözemiyorum.


Onu Şefik Ağbi anlatıverdi gülerken. O zaman uyandım ben de.


Ömer Ağbiler Altıntepe Nokta’dan yukarı çıkan Cihadiye Caddesinde otururlardı. Ankara Yoluna kadar o caddede birkaç bina vardı o yıllar. Çevre boş ve yeşillik.. Arazideki eğimden dolayı evin altında oluşan boşluğa ahır yapılmış. Ömer Ağbi de orada inek besliyormuş.


Bu yüzden DDY’de Ömer Ağbiye İnekçi Ömer diyorlarmış. O günden sonra Şefik Ağbiyle pek sorunum olmadı diyebilirim.

Büfe


Altan Ağbiyle ayrı anı…


O da içerde kart sorardı. Hem de denizden çıkarıp sorardı. Tüm semt orada olurdu. Bizler hiçbir yerden tat almazdık. Orası başkaydı. Bu sebepten her saçmalığı yapardık içeri girmek için.


Bir keresinde elbiseleri arkadaşıma vermiştim. Ben de Fenerbahçe Burnundan yüzerek geçecektim. Açıktan yüzüyorum. Ama Altan Ağbinin beni gözleriyle takip ettiğini görmüştüm. Nitekim tam merdivenlere geldim, O da karşımda. ‘Dışarı’ dedi. Bekliyordum zaten. Tekrar geriye dönmek için denize atladım.

Ve son anı…


Günlerden Pazar. Yaz mevsiminin göbeği. Kamp çok kalabalık. Her kabini 5-10 kişi kullanıyor. Bizim kabin de öyle. Çevreden tanıdık birkaç kız da var hatta. Ben bir ara girdim ve çantamdan annemin koyduğu ekmek arasında beyaz peynir, domates, biber olan kocaman sandviçimi çıkardım. Resimli roman kahramanı Hoş Memo’nun sandviçi... Tam o sıra O kız da girmez mi? Herkes tanır... Sandviçimi sakladım. Sigarasını çıkardı ve yaktı. Başladı sohbete. Yer ve zaman berbat. Lafını bölemiyorum. Dışarı çıkamıyorum. Yanlış anlaşılacağımız muhakkak. Kabin tam büfenin karşısında. En kalabalık yer. Hele Altan Ağbi... Ki artık büyümüşüm de… Çocukça karşılayamam davranışını… Nasıl kurtulacağımı düşünürken bir mucize oluyor. Arkadaşım Japon (At) Mehmet kabinin üzerinden kafasını uzatıp gırgır yapıyor. Kız da gidiyor. Derin bir Oh çekiyor ve keyifle sandviçimi çıkarıp yiyorum.


Bir sürü anı… Anılar… Yazmakla bitmez. Kahramanlarımızın çoğu bugün dünyamızı terk etmiş. Hepsine rahmet diliyorum.


Ama onları çok özlüyorum.


Günümüzde…


Altıntepe apartman doldu. Akrabalarımın evinin yerindeki binanın projesi bana ait… DDY Kampı bir aralık mültecilerin tesisi olmuştu. Şimdi nasıl kullanılıyor bilmiyorum.


2023 yılındayız… 60 yıl geçmiş. O yıllarda bu yılları düşünmek…


İnanın… Aklımıza bile gelmiyordu…


ARİF ATILGAN 2023 AĞUSTOS




Commentaires


bottom of page