top of page

KADIKÖY ANIMSAMALARI

1980’li yıllardı. Bir Zamanlar Kadıköy isimli kitabı satın almıştım. Eski yaşanmışlıkları okumayı da dinlemeyi de severim. Adnan Giz yazmış. Okuduğumda anladım ki Yeldeğirmenliymiş. Kırkahvesi Sokakta caminin yanındaki ahşap 3 katlı evde oturuyorlarmış. Ali Paşa Köşkü… 1918 yılında ölen Ali Paşa savaş için gittiği yerlerden ailesiz kalan yetim kız çocuklarını evlat edinip İstanbul’a getirirmiş. Sonra da okutup evlendirirmiş kendi öz kızları gibi. Adnan Giz Ali Paşa’nın torunu... Ben onun oğlu Ali Giz’i tanıdım.                        

2000’li yıllar. Kadıköy isimli kitabı okudum. Yazarı Müfid Ekdal. Feneryolu’nda oturan Kadıköylü bir doktor. Mesleği itibarıyla Kadıköy’ün her insanıyla muhatap oluyormuş belli ki. Kendisi kenti araştırmaya da meraklı. Önce Kadıköy’ün evlerini daha sonra konaklarını yazmış. Oturanlarıyla ve hikâyeleriyle tabii… Sonra tanıştık. Görüşmeye başladık. Söyleşilere davet ettim. Hepsine geldi. Birkaç defa evine de gitmiştim. Bir defasında evi gezdirdi. Alt katta bir odayı muayenehane olarak kullanıyordu. Orada oturduk. Bazı müteahhitler hasta gibi muayeneye gelip sonra da evini inşaata verip vermeyeceğini soruyormuş. Kovalıyormuş onları. Dedi ki ‘Yukarıdaki odada doğdum, şimdi orada yatıyorum ve orada öleceğim.’ Sanırım hastaneye o odadan gitmiş.


2010’lu yıllar. Yeldeğirmeni’nde kahvehanenin önünde oturuyorum. Önümde biri durdu. Bana bakıyor. Mario Levi. Kalktım. Sarıldık. Konuştuk. Oturmadı. Annesi rahatsızmış. Geç kalmak istemiyordu. Yeldeğimeni’ne sonradan gelmişti ama eski bir Yeldeğirmenli gibiydi. Sonradan öğrendim ki kendisinin de rahatsızlığı varmış. Öyküleriyle aramızda yaşıyor bence.


2013 yılı. Bir panelde konuşmacıyım. Diğer konuşmacıları biliyordum ama kürsüye oturduğumda yanımda Semavi Eyice’nin bulunduğunu görünce heyecanlandım. Çok ünlü ve de çok değerli bir sanat tarihi profesörü. İlk ikili sohbetimizde demişti ki ‘Doğumum Haydarpaşa yangınından birkaç ay sonradır. Tam olarak 1922 yılının temmuz ayında’. Eskiler tarih belirlerken yaşanmışlıklardan yararlanırlar. Annem de çocukluğundan bir anı anlatırken evlerindeki beyaz keçinin yavruladığı yılı ve ayı ölçü alırdı. Semavi bey Eski Yeldeğirmenli idi. İskele Sokakta oturmuş ve benim de okuduğum Osmangazi İlkokulunda okumuş. Onunla da çeşitli zamanlarda birlikte olduk. Hatta evine gidip uzun bir röportaj da yaptım.


2017 yılı. Kadıköy’ün ilk seçilmiş belediye başkanı Osman Hızlan ile tanışıyoruz. Başkanlık dönemi 1984-1989. Tanıştıran Kadıköy Life dergisinin sahibi Kadir Toprakkaya. Osman Beyle Divan Pastanesinde buluşuyoruz. Kahve içeceğimizi sanıyordum. O sofra kurdurmuş. Sohbeti bilenle sohbetin tadını tahmin edemezsiniz. Nasıl belediye başkanlığı seçim çalışması yaptığını anlatmıştı. Seçildiği belli olduktan sonra o zamanki belediye binası olan iskelenin karşısındaki şehremaneti binasına yürüyerek gitmiş. Kimse tanımamış. Kapıdaki görevli de tanımamış ve ne için geldiğini sormuş. Osman Bey ‘Başkan ile görüşeceğim’ demiş. İçeri girmiş ve başkanın odasına gitmiş. Belediye Şube Müdürü Sadettin Beygo Paşa onu beklemektedir. ‘Hayırlı olsun’ der. Onu yolcu eden Osman Hızlan masaya oturur. Telefon çalar. Haydarpaşa’ya Kenan Evren gelecektir. Hemen çıkar ve onu karşılamaya gider.


2017 yılı. Demir Alp Serezli ile tanışıyoruz. Eski Modalı. Müthiş bir sivil toplumcu. Temposuna uymak çok zor. 2021 yılında bir gün Yoğurtçupark’ta oturuyoruz. Demiştik ki ‘Önümüzdeki yaz mevsiminde temiz olacak olan Kurbağalıdere’de yüzelim.’ En az yüz yıl sonra ilk yüzenler olacaktık orada. Birkaç ay sonra Coronavirüs kapmış. O hayat dolu insan birkaç günde gidiverdi. Onun anısına her yıl yaz mevsimine girerken Kurbağalıdere’de yüzme etkinliği yapılmalı bence.


2019 yılı. Kadıköy’ün en eski eczacısı ile tanışıyorum. Melih Ziya Sezer. Eczane babasından kalma. Daha önceki sahibini de sayarsak geçmişi 100 yılı bulur. Melih Bey tam bir İstanbul beyefendisi. Bütün özel günlerde sabah erkenden telefon eder ve kutlamasını yapardı. Hep mahcup olurdum. Önce benim onu aramama fırsat vermezdi. Kadıköy’e indiğimde mutlaka uğrardım. Konuşurduk eskilerden. Kitabımı hediye etmiştim. O da kendi kitabını hediye etmişti. Bir gün eczaneyi kapalı gördüm. Hastalandı dediler. Sonra kaybettik onu da. Birkaç yıl sonrası idi. Doktora çalışması yapan bir genç ile Kadıköy konuşmak üzere Yeldeğirmeni’nde buluştuk. Bir kafeye oturup çaylarımızı söyledik. Delikanlı Yeldeğirmeni kitabımı çıkardı ve imzalamamı rica etti. Kapağını açtım ve kötü oldum. Melih Ziya Sezer’e imzalayıp verdiğim kitaptı. Belli ki ölümünden sonra eczane boşaltılırken eskicilerin eline geçmiş. Önceki yazımın altına tekrar bir şeyler yazıp imzaladım. 


Mimar Melih Koray. Ben onu mimarlık öğrenciliğimden beri tanırım. Binalarına bayılırdım. Mimarlar Odasındaki etkinliklerde tanıştık. Dost olduk. Sık görüşüyorduk. Evinde röportaj yaptım. Binalarını gezdik. Keşke korunabilseler. Bana göre tam bir sanatçı mimardı o. Hatta tek…

                      

Sevgili dostlar… Onlar Kadıköy’ün hafızasına katkıda bulunmuş kişilerdir. Kendilerini tanıdığım için çok şanslıyım.


Bana dendi ki Kadıköy ile ilgili bir yazı yazar mısın? ‘Yazarım’ dedim. Sonra da düşündüm, ‘Ne yazayım?’ diye. O kadar çok yazdım ki. Değişik olmalıydı. Sonunda bu yazıyı yazdım. Yukarıda adı geçenler artık aramızda değiller. Hepsini sevgiyle, saygıyla analım. Anımsayalım…


ARİF ATILGAN 2024 ARALIK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments


bottom of page